19. Yüzyıla kadar resimlerde büyük ölçüler yalnızca tarihi konuları betimlemek için kullanılırdı. Oysa 19. yüzyılda başta gerçekçi ressam Courbet olmak üzere yavaş yavaş bu gelenekten sıyrıldıkları ve söz konusu büyük ölçüleri sıradan olayları resmetmek için de kullandıkları görülür. İsviçreli ressam Hodler bu sıradışı kullanımın bir örneğini göstermiş ve 3m'ye 1.16m ölçülerindeki görkemli tuvalini sıradan bir konuyu resmetmek için kullanmıştır.
Ressamın en etkili görsel anlatıma sahip eserlerinden biri olarak kabul edilen Gece, ilk bakışta özellikle renkleri sebebiyle karamsar ve kasvetli görünür. Eserde uyuyor halde görülen yedi figürden tam ortadaki adamın uykusundan uyandığı ve üzerine tünemiş olan siyah örtülü figürle mücadele ettiği görülür. İlginç şekilde bu uykusundan kabusla uyanmış görülen ana figür, ressam Ferdinand Hodler'in kendisinin yüz hatlarına sahiptir.
Siyah örtülü figür, uykunun ötesini, yani ölümü temsil etmektedir. Uykusundan üzerindeki ölüm figürünü görerek uyanmış olan Hodler ölmek üzere olduğunu düşünmekte ve ölümle müacedele etmektedir. Eser, ressamın ölüm korkusu ile yüzleşmesinin simgesidir.
Ölüm aslında Hodler'in hayatında yer eden önemli bir olgudur. Küçük yaşlarda anne ve babsını kaybetmesi ve yetimhanelerde büyümüş olması Hodler'in ölüme dair büyük korkusunu net biçimde açıklar. Aynı zamanda ressamın eserin arkasına yazdığı "Birçok insan gece dinlenmek üzere uykuya dalar ancak sabah uyanamaz." sözünün sebebini de kavramamızı sağlar.
Ölüme karşı duyduğu bu başa çıkılamaz korku maalesef ressamın hayatı boyunca taşıyacağı bir duygu olacaktır. Nitekim, Hodler ikinci eşi olan Valentine God-Darel'i de 1913 yılında kaybedecek, 4 yıl sonrasında da kendisini intiharı düşündürür hale getirecek bir akciğer ödemi ile ölüm döşeğinde mücadele ederken bulacaktır.
Fakirlik ve ailesizlik içinde büyümüş Hodler kendini toplum içinde hep dezavantajlı ve yanlış anlaşılmış görmüştür. Yetişkinliğinde de bir sanatçı olarak toplumun baskın zevklerinin karşısında kendi tarzını ortaya koymaya çalışmıştır. Kişisel hayat ve sanat mücadelesinin bir uzantısı olarak tasarladığı bu eserde ressam, çevresinde uyumakta olan çağdaşları tarafından yanlış anlaşıldığını da vurgulamaktadır.
Eserde uyuyanlar Hodler'in karmaşık aşk hayatına dair gerçekleri de ortaya koyar. Eserin üretildiği dönemde iki kadın arasında kalmış olan ressam, her ikisine de resimde yer vermiştir. Solda uyuyan kadın, sevgilisi Augustine Dupin, sağdaki ise ilk eşi ve çocuğunun annesi Bertha Stuckie'dir.
Gece kavramı eserde yalnızca karanlık tondaki örtülerle ve genele hakim soluk renklerle değil, aynı zamanda uykunun kendisi ile de simgelenmektedir.
Eserin kendine has tasarımı, uzun hattı boyunca yerleştirilmiş, birbirine paralel ve neredeyse simetrik olan figürlerin yarattığı ahenktedir. Hodler'in gücüne inandığı "Parallelik" tarzı, eserlerinde buradaki gibi güçlü görünümler elde etmesini sağlamıştır.
Hodler Simgeci ressamların yöntemlerini eserinde başarıyla yansıtmıştır. Seyirciye doğrudan bariz bir hikaye sunmak yerine istediği anlamı oluşturmak için bağlantı kurma yolunu seçmiş, bunun içindeki sembolleri ve duyguları kullanmıştır. Karalar içindeki ölüm figürü etkili bir simge iken, ressamın dehşet içindeki yüzü ve mücadelesini gösteren jestleri seyircide duyguları açığa çıkaran başarılı gösterimlerdir. Hodler bu yöntemle kendi korkusundan çıkışla evrensel duygulara hitap eden bir eser yaratmıştır.
Konum: Bern Sanat Müzesi "Kusntmuseum Bern", Bern
Tarih: 1889-1890
Dönem: 19. Yüzyıl
Akım: Simgecilik "Symbolism"