George Stubbs’ın 3 metreye varan boyutlara sahip anıtsal eserinde betimlenmiş olan yalnızca yelesi ve kuyruğu dalgalanan, şahlanmış halde seyirciye doğru bakan bir attır.
Bu binicisi olmayan ve ehlileştirilemez görünen çılgın atın adı - esere de ismini veren - Whistlejacket’tır. Ait olduğu Rockingham’ın ikinci markizine katıldığı yarışlarda 'küçük bir servet' sayılabilecek rakamlar kazandırmayı başarmış olan Whistlejacket, bu sayede sahibi tarafından Stubbs’a ısmarlanan resmi ile ölümsüzleşmiş ve sanat tarihinin en ünlü atı olmuştur.
Eser, döneminde çoğu zaman bitmemiş bir portre olarak yorumlanmıştır. Aslında dönemin kralı III. George’un at üstünde bir portresi olarak tasarlandığı düşünülmüştür. Eserin geriplanının bir peyzaj sanatçısı, kralın ise bir portre sanatçısı tarafından tamamlanmasının planlandığına inanılmıştır. Fakat, resmi sipariş eden markizin kralla yaşadığı politik anlaşmazlıklardan dolayı eserden kralı çıkarttığı ve bu hale dönüştürttüğü söylencelerden biridir.
Fakat, bu hikayenin gerçekliğine dair hiçbir kanıt yoktur. Aksine Stubbs, atın arka ayaklarının arkasında yeren düşen gölgeler eklemiş ve böylece eserin aslında kendisinin bu şekilde tasarladığı gibi tamamlandığını ortaya koymuştur. Bu durumda eserin bir politik portreden çok yalnızlık ve özgürlük üzerine bir romantik dönem portresi olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Nitekim, kırbaçlardan ve dizginlerinden kurtulmuş olarak resmedilen Whistlejacket, Stubbs trafından sonsuz bir soyut boyutta koşabilmesi için özgürlüğüne kavuşturulmuştur.
Stubbs eserini Britanya’da at yetiştiriciliği ve at yarışlarının aristokratik sınıf için son derece gözde olduğu ve at biniciliğinin popüler bir spora dönüştüğü 18. yüzyılda üretmiştir. Stubbs ve dönemdaşları atları bireyler gibi görmeye eğilimlilerdi; dolayısıyla da bir atın tıpkı bir insan gibi kişiselleştirilerek bir portre konusuna dönüştürülmüş olması şaşırtıcı değildir. Whistlejacket’ın alnında ve sağ arka ayağındaki beyaz lekelerin, arka bacaklarında beliren damarların resmedilmesi bunun herhangi bir at olmadığını ve tıpkı bir insan portresi gibi Whistlejacket’ın bireysel özelliklerini ortaya koyduğunu gösterir. Stubbs’ın vurguladığı bu dış özellikler Whistlejasket’ın portresinin yalnızca bir kısmıdır. Çünkü ressam aynı zamanda Whistlejasket’ın iç özelliklerini, karakterini ve davranış tarzını da yansıtmıştır. Whistlejacket’ın şahlanması sırasındaki enerjisi ve hassaslığı seyirciye yansıtılırken, atın yüzündeki ifade ile karşı karşıya bulunuyor olabileceği bir gerginlik yansıtılmıştır.
Eserin aslında bir kral portresi olmak için uygun boyutlardadır. Nitekim yine Londra’daki Ulusal Galeri’de bulunan Van Dyck’a ait I. Charles’ın Atlı Portresi “The Equisterian Portrait of Charles I” Whistlejacket ile parallel incelendiğinde iki resmin arasındaki dönemsel politik anlayış farkı ortaya çıkar. Kral I. Charles’ın portresinde kralı sırtında taşıyan, dizginlenmiş ve itaatkar ata karşın Whistlejacket’taki at özgür ve tek başınadır. Aslında özgür ruhlara sahip olan atların insanlar yüzünden baskı altında yaşaması eserde özgürce şahlanan Whistlejacket ile yanısıtılmıştır. Portre bir yandan da monarşinin ağır etkisinden kurtulmuş Britanya’nın monarşinin varlığına isyan etmesi ve monarşinin artık dizginleri elinde tutamayacağını göstermektedir.
I. Charles’ın Atlı Portresi “The Equisterian Portrait of Charles I” - Van Dyck |
Konum: Ulusal Galeri “National Gallery”, Londra
Tarih: 1762 civarı
Dönem: 18. Yüzyıl
Akım: İngiliz Sanatı "English Art"