Esere ismini veren Leda'nın hikayesi Yunan Mitolojisi'ne dayanmaktadır. Aetolia Kralı'nın kızı Leda, Sparta'nın Kralı Tyndareus ile evlenecektir. Fakat, güzel Leda'ya çoktan göz koymuş olan baştanrı Zeus, genç kızla birlikte olabilmenin planlarını yapmaktadır. Kendini bir kuğuya dönüştüren Zeus, Leda'nın düğün gecesinde bir kartaldan kaçarak Leda'ya yanaşır ve onun merhametini ve ilgisini kazanır. Daha sonrasında da kuğu formunda iken Leda ile birlikte olur. Düğün gecesinde hem Zeus'la hem de kocası Tyndareus'la birlikte olan Leda'nın hamileliğinden iki yumurta çıkar ortaya. Bu iki yumurtadan iki ikiz çıkar: erkekler Castor ve Polydeukes (Pollux), kızlar Clytemnestra ve Helene (Truva Savaşı'na sebep olan güzel kadın).
Bu ilginç mitolojik hikaye sanat tarihi boyunca birçok ünlü ressamın ilgisini çekmiş ve farklı eserlere konu olmuştur. Dalí ise kendi gerçeküstü tarzında hikayeye yeni bir yorum getirmeyi seçmiştir.
Eserin merkezinde yer alan Leda figürü, birçok eserinde olduğu gibi, ressamın eşi Gala'dır. Kolon şeklinde bir kaide üzerinde oturan Gala (Leda), kanatlarını açarak ona yaklaşan kuğunun boynunu kavramak üzeredir. Eserin geriplanında görünen manzara Dalí'nin pek aşina olduğu Katalonya'nın Costa Brava sahilinden Cap Norfeu kayalıklarıdır. Önplandaki figürlerin gerisinde geniş bir perspektif yaratmayı seven ressam, arkada görünen deniz ve kayalıklarla eserde hedeflediği perspektif ve derinlik algısına hakim olmaktadır.
Eser, bir "ilahi oran" ekseninde katı bir matematiksel çerçeveye oturtulmuştur. Leda ve kuğu figürleri altın orana sahip bir beşgen yıldızın içine yerleşecek şekilde özenle tasarlanmıştır. Bu beşgen yıldız, Dalí'nin Romen matematikçi Matila Ghyka'nın hesaplarını kullanması ile ortaya çıkmıştır. Sanatın matematiksel temele dayalı bir kompozisyonla tasarlanması gerektiğine inanan ressam, eserin ön çalışmalarından birinde Ghyka'nın altın orana sahip beşgenin bir kenarını hesaplama formülünü kullandığını da göstermiştir (sağ altta).
İlk bakışta sıradşı görünen eser dikkatli inceledikçe daha da ilginçleşir. Çünkü, eserdeki hiçbir nesnenin birbirine temas etmediği görülür. Öncelikle bir yatay, bir düşey parça ve iki basamaktan oluşan kaidenin tüm parçaları havada uçmaktadır. Eserdeki diğer ögeler: yumurta kabuğu, damlalar, kitapçık ve gönye de aynı şekilde havalanmış ve birbirine veya herhangi bir yüzeye temas etmemektedir. Üstüne üstlük Gala da oturur gibi bi pozda olmasına rağmen kaidenin üstüne dokunmamakta, ayakları da basamaklara temas etmemektedir. Yanına yaklaşan kuğuya dokunurmuş gibi görünse de Gala henüz kuğunun boynunu da kavramamıştır. En ilginci de denizin suyu kumsalın üzerine bir hizada, ayrı bir katmanmış gibi durmaktadır. Dolayısıyla tüm nesneler hava asılı kalmış moleküller gibi görünmektedir.
Eserdeki bu sıradışı görünümün sebebi Hiroşima'ya atılan atom bombasından sonra Dalí'nin sanatını çağdaşlaştırmak adına yön değiştirmesidir. Özellikle Atom Teorisi'nden etkilenen ressam, atomsal seviyede hiçbir parçaçığın birbirine dokunmuyor olmasını göz önüne alarak, eserdeki figürleri de bu şekilde birbirine temas etmez halde tasarlamıştır.
Eserdeki bir ilginç ayrıntı da kuğu dışındaki tüm nesnelerin bir gölgesi oluşudur. Oysa Zeus'un vücutlaşmış hali olan kuğu aslında bu dünyadan değildir ve dolayısıyla da bir gölgesi yoktur.
Konum: Dalí Müzesi "Dalí Theatre and Museum", Figueres
Tarih: 1949
Dönem: Modernizm
Akım: Gerçeküstücülük "Surrealism"